1938'de yaptığı bir konuşmada şöyle diyor Gazi: "Memleketimizde çalınan Türk musikisi değildir. Bir Bizans aksiyonudur."
foto
Ve ekliyor: "Bizim milli musikimizi ancak köylerde çobanlar çalar. Fakat onu da garp musikisinin şimdiki seviyesine yükseltmek için takriben dört asır lazımdır. Bu kadar beklemek fazladır. Onun için Avrupa musikisini nakle çalışıyoruz."
Müzik otoritelerine göre bu söylem bir özentilik ya da taklitçilik barındırmaz. Atatürk'ün teori ve pratikteki adımları bunu gösterir.
foto
Atatürk'ün bu tutumu Türk kültürünü uygarlık kültürüne katma isteğine oldukça uyar. Çünkü ona göre uluslar çeşitli olsa da uygarlık tektir.
foto
Bu sözlerin üzerinden 21 yıl geçer ve Atatürk 1934'teki meclis açılışındaki şu sözleri söyler: "Bir ulusun yeni değişikliğindeki ölçü musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."
foto
Atatürk'ün düşüncelerinde bu denli tutarlı olmasının sebebi onun müziği gerçekten içselleştirebilmiş olmasından anlaşılır. 1925'te İzmir Muallim Mektebi'ndeki öğrencilere şöyle sorar: "Hayatta musiki lazım mıdır?"
foto
Ve yine kendisi cevaplar: "Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir. Eğer mevzubahis olan hayat insan hayatı ise musiki her halükarda vardır. Musikisiz hayat zaten olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız, musikinin çeşitleri incelemeye layıktır."
İşte bu konuda yıllarca araştırmalar yapılır, neler yapılacağı konuşulur. Fotoğrafta gördüğünüz Paul Hindemith gibi önemli isimler Ankara'ya davet edilir. Hindermith'in önderliği ile de konservatuvar ve opera kurulur.
foto
Ancak müzik devrimi Gazi'nin de belirttiği gibi zordur ve aksaklıklar göze çarpar. 1935'te Hindermith, Ankara'da çeşitli okulların müzik derslerini takip der ve görür ki Batı'dan doğrudan bir aktarım mevcuttur. Bunu yadırgar ve şöyle der:
Böylece Atatürk'ün yıllardır kafasında olan müziksel değişim bir profesyonel tarafından da onaylanmış olur. Bu arada radyolardan Türk musikisinin yasaklanması durumu gündeme gelir, Atatürk yanlış anlaşıldığını düşünmektedir.
foto
Peki, Atatürk'ün "Müzik devrimi zordur çünkü şahsa önce kendi iç dünyasını unutturmayı, sonra da yeni bir aleme yönelmeyi gerektirir." diye söz ettiği devrim için neler yapılmıştır?
foto
1924'te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, 1927'de İstanbul Konservatuvarı eski köklerinden tamamen koparılmadan çağdaşlaştırılırlar. Cumhuriyet'in ilk 10 yılında İstanbul ve Ankara'da sık sık klasik batı müziği konserleri yapılır. 1924'te Musiki Muallim Mektebi açılır ve aynı yılın sonuna doğru Avrupa'ya öğrenci gönderilerek kendilerinden döndükten sonra bu okulda öğretmenlik yapmaları beklenir.
Bu öğrenciler arasında "Türk Beşleri" olarak adlandırılan grubun dört üyesi Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve Ahmet Adnan Saygun da vardır. Beşinci üye ise Cemal Reşit Rey'dir.
Atatürk'ün opera ve Wagner sevgisi... Anıtkabir'de sergilenen onlarca şey arasında bir Wagner büstü göze çarpar. Bu büst, Atatürk'ün özel eşyalarındandır.
foto
Son olarak, Türk musikisinin yasaklanmasının ardından Nuri Conker ile Atatürk arasındaki keyifli bir atışma...
foto
Bir gün Atatürk saz heyetinden "Manastırın ortasında var bir havuz" türküsünü ister. Bunun üzerine Nuri Conker, "İmam verir talkını, kendi yutar salkımı. Sen radyodan alaturkayı kaldırdın, kendin de çaldırma bakalım." der. Atatürk'ün Conker'e verdiği yanıt hem mizahi hem de akıllıcadır:
"Şimdi biz burada rakı içiyoruz diye, devletin her köyde meyhane açması caiz mi? Biz fena yetiştirilme ve ihmaller neticesi buna alışmışız, kendimizi kurtarmayabiliriz, fakat gelecek nesillere, kendi fena alışkanlıklarımızı aşılamaya hakkımız yok. Nasıl, farzımuhal halk alışmıştır diye esrar tekkeleri açamazsak, devlet radyolarında da ağlayan inleyen nağmeler yayamayız."
Geen reacties gevonden